İş Kazasında Kusur Oranı, Tazminat Hesaplaması ve Zamanaşımı Detayları

İş hukuku; İş kazaları ve meslek hastalıkları, çalışma yaşamında hem çalışanlar hem de işverenler açısından ciddi sonuçlar doğuran, hukuki ve ekonomik etkileri olan olaylardır. Bu tür durumlar yalnızca bedensel zararları değil, aynı zamanda iş gücü kaybı, psikolojik etkiler ve uzun vadeli mali yükler gibi birçok sonucu beraberinde getirir. Bu nedenle iş kazaları yalnızca bireysel bir sorun değil, aynı zamanda toplumsal bir risk alanıdır.
İş kazası geçiren ya da meslek hastalığı nedeniyle iş göremez hale gelen çalışanlar, hem sosyal güvenlik sisteminden hem de özel hukuk yollarıyla işverenden haklarını talep edebilirler. İşverenin kusurlu bulunması halinde ise, yalnızca SGK yardımları değil, aynı zamanda işverene karşı maddi ve manevi tazminat davası da gündeme gelir. İş kazasıyla ilgili bu tür davalarda; kusur oranı, zarar tespiti, zamanaşımı süreleri ve SGK ilişkisi gibi birçok teknik unsur önem kazanır.
Bu yazı dizisinde, iş kazası ve meslek hastalığına dayalı tazminat süreçleri adım adım incelenecek; hem çalışanların hem de işverenlerin dikkat etmesi gereken hukuki sorumluluklar detaylı biçimde ele alınacaktır.
İş Kazası Nedir?
İş kazası, işçinin yürüttüğü iş nedeniyle veya işyeriyle bağlantılı bir durumda yaşadığı, ani gelişen ve fiziksel ya da ruhsal zarara yol açan olaylardır. Bu tür kazalar, sadece işyerinde değil, işin bir uzantısı olan farklı alanlarda da meydana gelebilir. Örneğin, işyeri tarafından görevlendirilerek başka bir yere gönderilen bir çalışanın geçirdiği trafik kazası da iş kazası sayılmaktadır.
Hukuken bir olayın iş kazası sayılabilmesi için kazanın, sigortalının işyerinde bulunduğu sırada ya da işin yürütümü esnasında gerçekleşmesi, kazaya bağlı olarak çalışanın bedensel ya da ruhsal bütünlüğünün zarar görmesi gerekir. Ayrıca, kazanın işveren tarafından Sosyal Güvenlik Kurumu’na süresi içinde bildirilmesi de yasal yükümlülükler arasındadır.
İş kazaları, sadece çalışanın değil, işverenin de dikkatle ele alması gereken ciddi olaylardır. Çünkü kazaya neden olan durumun ortaya çıkarılması, kusur oranlarının belirlenmesi ve yükümlülüklerin tespiti doğrudan hukuki ve mali sorumluluk doğurur.
Meslek Hastalığı Nedir?
Meslek hastalığı, bir çalışanın yaptığı işin niteliği veya maruz kaldığı çalışma ortamı nedeniyle zaman içinde gelişen, kalıcı ya da geçici sağlık sorunlarıdır. Toz, gaz, kimyasal madde, sürekli titreşim, gürültü veya radyasyon gibi zararlı etkenlere uzun süre maruz kalmak, vücudun çeşitli sistemlerinde ciddi tahribatlara yol açabilir. Bu durum genellikle yavaş ilerler, belirtiler zamanla ortaya çıkar ve çoğu zaman işten ayrıldıktan sonra bile etkisini sürdürebilir.
Bir hastalığın meslek hastalığı sayılabilmesi için doğrudan yapılan işle ilişkili olması ve bu ilişkinin tıbbi raporlarla ispatlanabilir nitelikte bulunması gerekir. Yasal tanıma göre, sigortalının çalıştığı işin özelliğinden kaynaklanan, sürekli tekrarlanan etkilere bağlı olarak gelişen rahatsızlıklar meslek hastalığıdır. SGK tarafından yetkilendirilmiş hastaneler ve sağlık kurulları tarafından tanı konularak resmi süreç başlatılır.
Meslek hastalığı yaşayan işçiler, gerekli sağlık belgelerini temin ettikten sonra hem sosyal güvenlik yardımlarından faydalanabilir, hem de uygun şartlar oluştuğunda işverene karşı tazminat davası açabilir. Bu tür davalarda, hastalığın işle ilgisi, maruz kalınan süre ve işverenin korunma önlemlerini alıp almadığı gibi faktörler belirleyici olur.
İş Kazası ve Meslek Hastalığı Arasındaki Farklar
İş kazası ve meslek hastalığı, her ikisi de çalışanın sağlık kaybına yol açsa da, ortaya çıkış biçimleri ve hukuki süreçleri bakımından farklılık gösterir. İş kazası genellikle aniden gelişen, belirli bir anda meydana gelen, doğrudan müdahale gerektiren olaylardır. Düşme, sıkışma, yanma gibi fiziksel travmalar, bu kapsamdaki klasik örneklerdendir. Kazanın olduğu zaman ve yer çoğunlukla net biçimde tespit edilebilir.
Oysa meslek hastalığı süreç içinde gelişen, yıllarca devam eden maruziyetlerin sonucu ortaya çıkan ve çoğunlukla sinsi ilerleyen sağlık sorunlarıdır. Ortaya çıkışı yavaş, belirtileri geç fark edilen bu rahatsızlıklar, işçinin çalıştığı işin doğasıyla doğrudan bağlantılıdır. Meslek hastalığının tespiti, genellikle uzman hekim raporları ve meslekle ilişkili tıbbi değerlendirmelerle mümkündür.
Hukuki açıdan bakıldığında da bu farklar önemlidir. İş kazasında olay anı ve tanıklar belirleyici rol oynarken, meslek hastalığında illiyet bağının ve işverenin gerekli önlemleri alıp almadığının ispatı daha karmaşıktır. Her iki durumda da işçinin sağlık kaybı söz konusu olmakla birlikte, izlenecek prosedürler ve zamanaşımı süreleri farklılık gösterebilir.
İş Kazası Durumunda Yapılması Gerekenler
Bir iş kazası meydana geldiğinde, ilk yapılması gereken adım kazazede çalışana derhal sağlık müdahalesinin sağlanmasıdır. Bu müdahale, olay yerinde ilk yardım olabilir ya da acilen bir sağlık kuruluşuna sevk gerektirebilir. Ardından olayın belgelenmesi, kazanın gerçekleşme biçiminin açıkça ortaya konulması ve tanık beyanlarının alınması gereklidir. İşveren, kazayı en geç üç iş günü içinde Sosyal Güvenlik Kurumu’na bildirmek zorundadır.
Bildirim, SGK’nın sistemleri üzerinden çevrimiçi yapılabildiği gibi, yazılı olarak da gerçekleştirilebilir. Kazanın iş kazası olarak kayıtlara geçmesi, ilerideki tazminat süreçleri açısından son derece önemlidir. Aksi halde işçi, kaza ile ilgili haklarını kullanmakta ciddi engellerle karşılaşabilir. SGK’ya yapılan bu bildirimin ardından kurum, gerekli incelemeleri başlatır ve olayın iş kazası kapsamında olup olmadığını değerlendirir.
İşçinin ise raporlarını, hastane belgelerini, iş göremezlik durumuna dair belgeleri muhafaza etmesi gerekir. Aynı zamanda olay anına dair varsa görüntüler, fotoğraflar ya da tutanaklar da hukuki süreçte delil olarak kullanılabilir. Bu nedenle kazadan hemen sonra belgelerin eksiksiz şekilde toplanması, hem işçi hem de işveren açısından sürecin sağlıklı ilerlemesini sağlar.
Meslek Hastalığı Tespiti ve Bildirim Süreci
Meslek hastalığı şüphesi bulunan bir çalışanın, öncelikle bu hastalığın meslekle ilişkili olup olmadığını netleştirmesi gerekir. İlk adım, yetkili bir sağlık kuruluşuna başvurarak detaylı muayene ve tetkiklerin yapılmasıdır. Eğer uzman hekimler hastalığın, yapılan işle bağlantılı olduğunu düşünürse, bu durum yazılı bir raporla belgelenir ve süreç resmen başlamış olur. Bu aşamada çalışanın dosyası, SGK Sağlık Kurulu tarafından değerlendirilmek üzere yönlendirilir.
SGK tarafından yapılan değerlendirmede, çalışanın maruz kaldığı iş koşulları, hastalığın türü, ilerleyişi ve işle illiyet bağı ayrıntılı biçimde analiz edilir. Ayrıca, hastalık nedeniyle çalışma gücünde azalma olup olmadığı ve oranı da bu kurul tarafından tespit edilir. Maluliyet oranının belirlenmesi, hem sigorta yardımlarının hem de olası tazminat taleplerinin temelini oluşturur.
İşverenin sorumluluğu ise, çalışanında meslek hastalığı belirtileri tespit ettiğinde durumu 3 iş günü içerisinde SGK’ya bildirmekle başlar. Bildirim yapılmazsa, idari para cezası uygulanabileceği gibi, ileride oluşacak tazminat taleplerinde de bu gecikme işverenin aleyhine değerlendirilir. Dolayısıyla, meslek hastalığının tanısı kadar bildirim sürecinin de eksiksiz yürütülmesi gerekir.
Kusur Oranı ve Hukuki Sorumluluk
İş kazası veya meslek hastalığı sonrası ortaya çıkan zararların kim tarafından, ne oranda karşılanacağına ilişkin en belirleyici faktör kusur oranıdır. Mahkemeler, olayın oluş şekline göre işverenin ve işçinin sorumluluk derecelerini değerlendirir. Eğer kazaya işverenin ihmali ya da gerekli tedbirleri almaması sebep olmuşsa, işveren büyük oranda kusurlu kabul edilir. Benzer şekilde, işçi kendisine verilen koruyucu donanımı kullanmadıysa veya kurallara aykırı davranışta bulunduysa, bu durum onun aleyhine değerlendirilir.
Kusur oranı, genellikle mahkemece atanan bilirkişi heyeti tarafından teknik raporla belirlenir. Bu raporlar; iş güvenliği uzmanı, işyeri hekimi ve mühendis gibi uzmanların ortak çalışmasıyla hazırlanır. Kusur dağılımı yüzde ile ifade edilir. Örneğin bir olayda işveren %70, işçi %30 kusurlu bulunabilir. Bu durumda, tazminat hesabında işveren yalnızca kendi kusur oranı kadar ödeme yapmakla yükümlü olur.
Önemli bir diğer kavram da kaçınılmazlık ilkesidir. Eğer tüm önlemler alınmış olsa bile olayın meydana gelmesi engellenememişse, bu tür olaylar kaçınılmaz kabul edilir. Ancak Yargıtay kararlarında, kaçınılmaz olaylarda bile işverenin genellikle bir miktar sorumluluktan muaf tutulmadığı görülür. Bu yaklaşım, işverenin daima azami dikkat yükümlülüğü altında olduğuna işaret eder. Sonuç olarak, kusur oranı, hem tazminatın miktarını hem de davanın hukuki seyrini doğrudan etkileyen kritik bir unsurdur.
Maddi Tazminat Kalemleri
İş kazası veya meslek hastalığı nedeniyle açılan davalarda, en çok tartışılan konuların başında maddi zararların kapsamı gelir. Maddi tazminat, işçinin uğradığı gelir kaybını ve doğrudan yaptığı harcamaları karşılamayı amaçlar. Bu kapsamda, tedavi giderleri, geçici veya kalıcı iş göremezlikten doğan kazanç kaybı, ekonomik geleceğin sarsılması ve ölüm durumunda yakınların destekten yoksun kalması gibi çeşitli başlıklar altında tazminat talep edilebilir.
Örneğin, iş kazası geçiren bir işçi hastaneye kaldırılmış, ameliyat olmuş ve uzun süre tedavi görmüşse, bu sürede çalışamadığı için maaşını da alamamış olabilir. Geçici iş göremezlik dönemindeki ücret kaybı, yapılan ilaç ve ulaşım harcamaları bu başlık altındadır. Eğer işçi kalıcı şekilde sakat kalmışsa, bu kez gelecekte kazanamayacağı gelirler de hesaplamaya dahil edilir. Aynı şekilde ölüm halinde, geride kalan eş, çocuk veya anne-baba, destekten yoksun kalma gerekçesiyle maddi tazminat talebinde bulunabilir.
Tazminatın kapsamı belirlenirken SGK tarafından ödenen yardımlar da dikkate alınır. Ancak unutulmamalıdır ki, SGK ödemeleri yalnızca belirli kısımları kapsar. Gerçek zarar ile SGK ödemeleri arasındaki fark, işverenden talep edilebilir. Bu fark, çoğu zaman davanın temelini oluşturur ve hesaplamalar detaylı aktüeryal analizlere dayanır.
Manevi Tazminatın Dayanakları
Manevi tazminat, iş kazası veya meslek hastalığı nedeniyle mağdur olan kişinin yaşadığı acı, elem ve ruhsal sarsıntının bir nebze telafisini amaçlar. Bedensel sakatlık, uzun süreli tedavi, yaşam kalitesinde kalıcı düşüş ya da ölüm gibi durumlar, manevi tazminat talebini gündeme getirir. Bu tazminatın miktarı, belirli bir formüle bağlı değildir ve hakimin takdirine dayanır.
Mahkemeler manevi tazminat miktarını belirlerken; olayın ağırlığını, işçinin ya da yakınlarının yaşadığı travmayı, tarafların ekonomik durumunu ve olayın yarattığı psikolojik etkileri dikkate alır. Örneğin, kaza sonucu bir uzvunu kaybeden bir işçiye, sadece gelir kaybı değil, yaşadığı ruhsal çöküntü nedeniyle de ödeme yapılması gündeme gelir. Ölüm durumlarında ise, eş ve çocuklar gibi doğrudan mağdur olanlar için daha yüksek tutarlı manevi tazminatlar söz konusu olabilir.
Ancak bu tazminatın amacı mağduru zenginleştirmek değil, yaşanan derin manevi zararı bir nebze hafifletmektir. Bu nedenle tutarlar ne kadar sembolik olursa olsun, manevi tazminat kararları, hem adalet duygusunun tatmini hem de işverenin ihmalkârlığına karşı caydırıcı bir mesaj niteliği taşır.
Tazminat Hesaplama Esasları
İş kazası veya meslek hastalığına dayalı maddi tazminatın hesaplanmasında aktüeryal yöntemler kullanılır. Hesaplama; işçinin yaşı, gelir düzeyi, maluliyet oranı, emeklilik yaşı ve olayın meydana geldiği tarih gibi değişkenlere dayanır. Burada temel soru şudur: “Eğer bu olay yaşanmasaydı, işçi ne kadar gelir elde ederdi?” Bu varsayımdan hareketle, çalışanın gelecekteki muhtemel kazancı hesaplanır ve bunun iş göremezlik oranına göre ne kadarlık kısmından mahrum kaldığı belirlenir.
Örneğin 40 yaşında, aylık 12.000 TL kazanan ve %50 maluliyet raporu verilen bir işçi için, 20 yıllık çalışma süresi boyunca kazanacağı toplam tutar hesaplanır. Bu tutar, %50 oranında azaltılarak zarar tespiti yapılır. Aynı sistem, destekten yoksun kalma tazminatında da geçerlidir. Ölen işçinin yakınları, onun yaşamı boyunca sağlayacağı maddi katkıdan mahrum kaldıkları için, bu katkının bugünkü değeri üzerinden tazminat alabilir.
Bazı durumlarda SGK tarafından sağlanan gelirlerin peşin sermaye değeri tazminattan düşülebilir. Bu sayede, işverenin aynı kalem üzerinden birden fazla ödeme yapması engellenmiş olur. Yine de tazminat hesabı oldukça teknik bir süreçtir ve çoğu zaman mahkemeler bu konuda bilirkişi raporlarına başvurur.
SGK’nın Rolü ve Rücu Hakkı
Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), iş kazası ve meslek hastalığı durumlarında hem sağlık hizmetlerinin sunulması hem de gelir desteğinin sağlanması açısından merkezi bir kurumdur. Sigortalı çalışanlar için, SGK tarafından geçici iş göremezlik ödeneği, sürekli iş göremezlik geliri, ölüm halinde ise hak sahiplerine aylık ve cenaze yardımı ödemeleri yapılır.
Ancak SGK, bu yardımları koşulsuz yapmaz. Eğer kazanın meydana gelmesinde işverenin ağır kusuru veya yasal yükümlülüklerini ihlali varsa, SGK yaptığı ödemeleri işverene rücu edebilir. Özellikle sigortasız işçi çalıştırılan yerlerde ya da iş güvenliği tedbirleri alınmamış işyerlerinde bu durum sıkça görülür. SGK bu ödemeleri işverenden dava yoluyla talep eder.
Bu nedenle işverenin, sadece hukuki sorumluluk açısından değil, mali yükümlülük açısından da SGK’nın pozisyonunu göz önünde bulundurması gerekir. Aksi halde hem mağdur işçiye hem de SGK’ya karşı ayrı ayrı ödemelerle karşılaşabilir.
Zamanaşımı Süreleri
İş kazası ve meslek hastalığı nedeniyle açılacak tazminat davaları belirli zamanaşımı süreleri içinde açılmalıdır. Türk Borçlar Kanunu’na göre, zarar gören kişi, zararı ve sorumlusunu öğrendiği tarihten itibaren 2 yıl ve her hâlükârda olayın gerçekleştiği tarihten itibaren 10 yıl içinde dava açmalıdır. Bu süre dolduğunda dava açma hakkı sona erer.
Ancak kazaya neden olan eylem aynı zamanda bir suç teşkil ediyorsa, bu durumda ceza davasındaki zamanaşımı süresi uygulanır. Örneğin, ölümle sonuçlanan bir iş kazası, Türk Ceza Kanunu’na göre taksirle öldürme suçunu oluşturur ve bu suçun zamanaşımı süresi 15 yıldır. Böyle bir durumda tazminat davası da 15 yıl boyunca açılabilir.
Meslek hastalığı davalarında ise süre, hastalığın iş ile bağlantısının kesin olarak öğrenildiği tarihten itibaren başlar. Çünkü bu tür hastalıklar çoğu zaman yıllar sonra ortaya çıkar. Bu nedenle, hak kaybına uğramamak için sürecin başladığı tarih dikkatle belirlenmeli ve zamanında yargı yoluna başvurulmalıdır.
Tazminat Davası Açma Süreci
İş kazası veya meslek hastalığı nedeniyle tazminat talep etmek isteyen çalışanlar veya hak sahipleri, öncelikle zorunlu arabuluculuk başvurusunda bulunmak zorundadır. Arabuluculuk süreci sonuçsuz kalırsa, son tutanak alınarak iş mahkemesinde dava açılır. Davacı taraf, işverenin kusurlu olduğunu, zararın boyutunu ve uğradığı mağduriyeti belgelerle ortaya koymalıdır.
Dava sürecinde mahkeme, genellikle teknik bir bilirkişi heyeti görevlendirerek hem kusur oranlarını hem de tazminat miktarını belirler. İş güvenliği uzmanları, hekimler ve hesap uzmanlarının hazırladığı raporlar doğrultusunda hüküm verilir. Bu süreç, delillerin toplanması, duruşmaların yapılması ve karar aşamasını içerdiğinden birkaç yıl sürebilir.
Mahkeme kararı verildikten sonra tarafların istinaf ve temyiz hakları vardır. Dolayısıyla karar kesinleşene kadar süreç devam edebilir. Ancak iyi hazırlanan bir dava dosyası, uzman görüşleriyle desteklenmiş tespitler ve zamanında başvuru sayesinde, mağduriyetin giderilmesi mümkün hale gelir. Bu nedenle, sürecin başından sonuna kadar profesyonel destek alınması tavsiye edilir.
Sıkça Sorulan Sorular
İş kazası geçirdim, hangi haklara sahibim?
İş kazası geçiren bir çalışan, SGK’dan geçici iş göremezlik ödeneği alabilir, tedavi giderleri karşılanır ve uygun şartlar oluştuysa işverene karşı maddi ve manevi tazminat davası açabilir. Kazanın detaylarına göre sürekli iş göremezlik geliri de bağlanabilir.
Meslek hastalığı için tazminat alabilir miyim?
Evet. Meslek hastalığı tanısı konulduysa ve bu hastalık işverenin yükümlülüklerini yerine getirmemesi nedeniyle oluştuysa, işçiye SGK tarafından gelir bağlanır ve ayrıca işverene karşı tazminat davası açılabilir.
İşveren kazayı SGK’ya bildirmezse ne olur?
İşveren, kazayı 3 iş günü içinde SGK’ya bildirmekle yükümlüdür. Bu yükümlülüğü ihmal eden işveren idari para cezasına çarptırılır. Ayrıca SGK, yapılan harcamalar için işverene rücu edebilir.
Tazminat davası için süre sınırı var mı?
Evet. Genel olarak, kazanın öğrenildiği tarihten itibaren 2 yıl, her hâlükârda kazadan itibaren 10 yıl içinde dava açılmalıdır. Eğer olay ceza kanununu da ilgilendiriyorsa bu süre daha uzun olabilir.
İş kazasında işçinin kusuru varsa tazminat alabilir mi?
Alabilir. Ancak işçinin kendi kusur oranı kadar tazminat tutarı azaltılır. Örneğin %30 kusuru olan bir işçi, hesaplanan tazminatın %70’ini alabilir. Tam kusurlu işçi ise tazminat alamaz.
Sigortasız çalışanlar tazminat talep edebilir mi?
Evet. Sigortasız çalışmak, tazminat hakkını ortadan kaldırmaz. Böyle bir durumda işveren hem hukuken hem de cezai olarak daha ağır bir yükümlülük altına girer.
Manevi tazminat neye göre belirlenir?
Manevi tazminat, olayın ağırlığı, tarafların durumu ve yaşanan travmanın etkisi dikkate alınarak hâkim tarafından takdir edilir. Belirli bir formül yoktur.
Destekten yoksun kalma tazminatı kimler için geçerlidir?
Ölen işçinin eşine, çocuklarına ve gerekiyorsa anne-babasına uygulanır. Bu kişiler, işçinin hayatta olsaydı sağlayacağı maddi katkıdan mahrum kaldıkları için tazminat alabilirler.